AW-11401858615
POZİTİF PSİKLOJİ UYGULAMALARI
ÖZ YETERLİLİK
Günlük yaşam içerisinde karşılaştığımız görev veya sorumluluklarda ‘’Bu işin üstesinden gelebilecek miyim?’’, ‘’Bunu yapabilir miyim?’’ gibi soruları kendimize sorabiliriz. Bu soruya vereceğimiz cevap bizim yapılacak görev veya sorumluluğa başlayıp başlamamamızı belirleyen ilk adımdır. Başka bir deyişle hayatımızdaki eylemlerimizi etkileyen bir faktördür. Bu soruya verilecek olan cevaplar bütünü bireyin öz yeterlilik inancını belirlemektedir.
Öz yeterlilik kavramını Bandura(1977) ‘’Kişinin ileri dönük durumları yönetmek için ihtiyaç duyduğu hareket biçimlerini planlama ve gerçekleştirme konusunda kendi yeteneklerine olan inancı’’ şeklinde tanımlamaktadır. Lunenburg(2011) ise öz yeterliliği öz saygının eyleme özgü bir versiyonu olduğunu dile getirmiştir. Dembo öz yeterliliği bir termometreye benzetir ve bunun bireylerin çalışmalarını, öğrenmelerini etkileyen ve değiştiren bir etken olarak görmektedir. Leithwood(2007)’a göre öz yeterlilik bir kişinin bir işi gerçekleştirme veya bir hedefe ulaşma yeteneğine ilişkin inancıdır. Sonuç olarak öz yeterlilik inancı bireylerin nasıl düşündüğünü nasıl hissettiğini ve motive olup bunu nasıl eyleme döktüğünü etkilemektedir. Buna bağlı olarak da öz yeterlilik inancı, yeteneklerimiz üzerindeki inanca dayanır ve belirli bir amaca yönelik olan davranışlarımızı organize etmek, örgütlemek ve harekete geçirmek için gereklidir.
Öz yeterlilik kavramının temel ilkesi, bireylerin kendilerini yeterli hissettikleri eylemleri gerçekleştirme ihtimallerinin yüksek; yeterli olmadıklarını düşündükleri eylemleri gerçekleştirme ihtimallerinin ise düşük olduğu yönündedir. İnanç ve Yerlikaya’nın(2012) yaptığı çalışma sonucunda yüksek bir yetkinlik beklentisine sahip olan kişiler, belirli bir hedefe ulaşmada ya da sorunlarıyla başa çıkmada kararlı ve ısrarlı olduğu sonucunu ortaya koymuştur. Bununla beraber düşük öz yeterlilik algısına sahip olan bireylerin ise, üstesinden gelemeyeceklerini düşündükleri zor işleri yapmaktan kaçınma, bu yönde çaba göstermeme ve vazgeçme davranışı eğiliminde oldukları görülmüştür.
Yukarıda yer alan tanımlama ve açıklamalar sonucunda öz yeterlilik bireyin sahip olduğu becerilerle değil, sahip olduğu becerilerle neler yapabileceğine ilişkin algısı ile ilgilidir. Yani kişinin belirli bir davranışı gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği konusundaki yargısını ifade eder. Yüksek bir yeterlilik inancı, başarıyı ve kişisel doyumu arttırmasının yanı sıra öz yeterliliğe sahip bireyler zorluk derecesi yüksek olan çalışmalarda daha rahat ve verimli olabilirler. Buna karşılık düşük öz yeterlilik inancına sahip kimseler ise, yapacakları çalışmaların gerçekte olduğundan daha zor olduğuna inanmaktadır. Bu durumda bu düşünceler sonucunda bireyin kaygı ve stres düzeyi artarken problemin çözüm seçeneklerini daraltmaktadır. Bu nedenle öz yeterlilik inancı bireylerin başarı düzeylerini algılamasında ve yapacağı çalışmaların verimliliğinde oldukça yüksek bir etkisi vardır. Tüm bu durumlar Schunk’ın (1990) yeterlilik inancını insan davranışlarının en önemli yordayıcısı olarak belirtmesinin önemini göstermektedir.
Yaşam süreci içerisinde bireylerin bir görevi gerçekleştirmek için gerekli yeteneğin ve denetim gücünün kendilerinde bulunduğuna inanırlarsa bu görevi seçmek için daha istekli olduğunu ve bu konudaki kararlılıklarını dile getiren veya gösteren davranışlar sergilediğini söylemek mümkündür(Sharp,2002). Ancak bilgi beceri veya yetenek kısıtlı olduğu zaman yüksek öz yeterlilik düzeyi beklenen olumlu bir performansı ortaya çıkarmayacaktır. Bandura’ya göre öz yeterlilik algısı bireyin belirli bir davranışa teşebbüs edip etmeyeceğini, engellerle karşılaştığında ısrar edip etmeyeceğini, güç kullanıp kullanmayacağını ve başarısızlıklarını kendine veya diğer insanlara yükleyip yüklemeyeceğini de etkiler.
Öz yeterlilik, zamanla ve deneyimler yoluyla gelişen bir inançtır. Lee’ye (2005) göre bireyin neler yapabilecekleri konusundaki öz yeterliliği doğrudan deneyim, diğer insanları gözlemlemeleri ya da başkalarının yorumlarını dinleme yoluyla geliştirilebilir. Bireyin öz kavramı, zamanla değişebilen bir kavramdır ve bireyin yetenekli olduğu alanlara özgüdür. Bandura öz yeterliliğin gelişiminde ve ortaya çıkışında tam ve doğru (başarılı) deneyimler, sosyal modeller tarafından sağlanan dolaylı yaşantılar(dolaylı deneyimler), sözel ikna ve bireyin fiziksel ve duygusal durumunun etkili dört kaynak olduğunu vurgulamaktadır.
Bu dört kaynak içerisinden öz yeterliliğin gelişiminde en etkili olanı bireyin tam ve doğru(başarılı) deneyimleridir. Yapılan bir iş, görev veya sorumlulukta tekrar eden veya elde edilen başarıla, kişinin o iş, sorumluluk veya göreve ilişkin öz yeterlilik inancının kuvvetlenmesini sağlar. Olumlu yaşantılar birey için gelecekte yaşanılacak benzer durumlarda ortaya koyacağı davranışları konusunda olumlu bir altyapı hazırlamış olur. Tüm bunlara karşın aynı görevle ilgili başarısızlıklar da bireyin o görevle ilgili öz yeterliliğini zayıflatır. Fakat sürekli olumlu deneyimler yaşanılan bir durumla ilgili tek seferlik edinilen başarısız bir sonucun öz yeterlilik algısını olumsuz şekilde etkilemeyebilir. Örneğin; matematik dersinden sürekli yüksek not alan bir öğrencinin bir kere matematik sınavında düşük not alması onun matematik dersiyle ilgili öz yeterlilik inancını düşürmez.
Sosyal modeller tarafından sağlanan dolaylı yaşantılar(dolaylı deneyimler), diğer bir öz yeterlilik kaynağıdır. Bireysel deneyimlere kıyasla öz yeterlilik üzerinde daha az etkisi olsa da başkalarının başarılı veya başarısız deneyimleri bireyin aynı iş görev veya sorumluluk konusunda başarılı olup olamayacağına ilişkin algısını etkiler. Bandura’nın Sosyal Öğrenme Kuramında yer alan temel bilgilere dayanarak gözlemleyerek, izleyerek veya başkalarının yaşadığı deneyimleri kaynak edinerek bireylerin kendi karşılaştığı durumlar karşısında benzer davranışlar sergilediği görülmüştür. İnsanlar kendilerine benzeyen insanların zor durumlar ile başa çıkabilmelerini izleyerek kendilerinin de bunları başarabileceklerine dair inançları artar.
Sözel ikna öz yeterliliği geliştirmede kullanılan yollardan birisidir. Bireyin bir etkinliğe ilişkin başarılı olup olamayacağına ilişkin diğer insanların yaptığı geri bildirim, teşvik ve nasihatlar bireyin öz yeterlilik algısını etkiler. Olumlu ikna edici geri bildirimler bireyin öz yeterliliğini yükseltebilir. Ancak kişi görevlerinde sürekli başarısız oluyorsa bu öz yeterlilik artışı geçici olacaktır. Aynı şekilde gerçekçi olmayan geri bildirimler, nasihat ve yönlendirmelerin de sonucunda birey başarısız deneyimler yaşayacağı için gerçekçi olmayan geri bildirimlerin öz yeterliliğin düşmesine neden olmaktadır. Bu nedenle öz yeterlilik üzerinde sözel iknanın etkisi kısa olabilmektedir.
Bireyin içinde bulunduğu fiziksel ve duygusal psikolojik durumundan yola çıkarak bireylerin öz yeterlilik düzeyleri yordanabilmektedir. Kişinin içinde bulunduğu stres veya kaygı düzeyi onun öz yeterlilik algısını etkiler. Psikolojik olarak pozitif ve iyi bir durumda olan bireyin bir işi sonuçlandırma konusundaki öz yeterlilik düzeyi yüksek olacaktır. Buna göre depresyon ve umutsuzluk gibi duyguların bireyin yeteneklerine olan inancını azalttığı söylenilebilir. Bireyin içinde bulunduğu duygusal ve fiziksel durumu nasıl algıladığı ve bu durumlara nasıl anlamlar yüklediği de önemlidir. Örneğin sınav öncesi terleyen bir öğrenci bunu sınav stresinden kaynaklı olduğunu ve bu nedenle başarısız olacağını düşünebilir. Bu da öz yeterlilik algısını düşürecek ve sınav sonucunu olumsuz etkileyecektir. Fakat öğrenci terleme olarak nitelendirilen fizyolojik etkiyi hava sıcaklığı ile ilişkilendirdiğinde öz yeterliliği etkilenmeyecektir.
Öz yeterlilik düzeyini arttırabilmek için bireyler;
‘’Yapabileceğime inanırsam, başlangıçta sahip olmasam bile onu yapacak gücü kendimde bulurum.’’ Mahatma Ganhi